“Bilinç bir sınır ihlalidir.”
İnsan kainatın sınırsızlığında kendi sınırlı algısı ve var oluşuyla neye muktedir olabilir? Zihin kendini algılayışta özgür iradelilik, ereksellik yanılsaması içinde midir? Zihnimizin katmanlı yapısı arasında yaşanan bu iktidar mücadelesinin galibi kimdir? Zihnimizin kendisinden haberdar olduğu iddiasıyla en üst katman diyebileceğimiz bilinç ile içgüdüsel nedenler diye açıkladığımız bir takım unsurlarla çok da sırrını çözemediğimiz bilinç dışımız. İkisi arasındaki amansız mücadelen biçare düşmüş zavallı existansımız.
İnsanın çok katmanlı zihin yapısı tıpkı kainatın çok katmanlı yapısı gibi henüz tam anlamıyla anlayamadığımız, bundan ötürü üzerinde söz sahibi olamadığımız ve bu hakimiyet kuramamanın yarattığı hüsran ile varoluşumuzun gizemli bir parçası.
Felsefede zor problem olarak ele alınan bilinç probleminde geldiğimiz nokta henüz bilinci bütünüyle izah etmekten çok uzak. Tüm bu enformasyon yığınına rağmen bu konuyu henüz bilimsel metotlarla kavrayabilecek bir noktada değiliz. Bu sorunun bizi getirdiği bir diğer önemli nokta ise beşeri bilimler ile fen bilimlerini bir araya getirmesi. Beyin ve bilinç konusu bu bağlamda çok kültürlü incelenmesi gereken bir fenomen olarak karşımıza çıkıyor. Bu devasa konuyu ele almak için pek çok faktöre bakmamız gerekiyor.
Bilinç nedir?
Bilinç nasıl oluşur ve niçin gereklidir?
Bilinç hangi canlıdan itibaren başlıyor?
Beyin kartezyen bir tiyatro mu içeride bir ben var mı?
Beynimiz bir kukla tiyatrosu mu?
Özgür irade meselesi bunun neresinde?
Beyini anlamak için kullandığımız yöntemler ne kadar yeterli?
Bilinci ararken aslında trilyonlarca sinapsın yaptığı bağlantıyı değerlendirirken avcı toplayıcı insanlardan çok ileri bir noktada olduğumuzdan söz edebilir miyiz?
Beyin görüntüleme yöntemleri bilinç meselesini ne kadar açıklıyor?
Bilinç meselesinde ortaya çıkan yeni paradigma ne gibi değişiklikler yaratabilir?