Oradan oraya koşturuyoruz ama neyin peşinde koştuğumuzu bilmeden. Freud uygarlığın bedelini nevrozla ödeyeceğimizi söylerken sanırım bunu kast ediyordu. Gelebileceğimiz en sinsi tuzak, kendimizden en uzak nokta. Sistem durmaksızın bize neyi arzulayacağımızdan neyi hor göreceğimize kadar hazır menüler sunsa da bunun bize ne kadar uyduğunu hesap etmek bize düşüyor. Seçim yapma özgürlüğümüzü bir başkasının eline tutuşturduğumuz zaman kafamızı vura vura öğreniyoruz. Hatta çoğu zaman öğrenemiyoruz.
Birçoğumuz kendimize bir kimlik yaratacak olduğumuzda başarılı, statü sahibi, nüfuslu, saygın en çok talep gören sıfatlar olarak başı çekiyor. Tabi bunun yanında mutlu, huzurlu, zengin gibi içeriklerin de yanında eşantiyon verileceğini varsayıyoruz.
Oysa bunları elde edip hala mutluluk arayan binlerce yaşam öyküsü zaman zaman kulağımıza çalınsa da problemi o kişi tekelinde görmeyi tercih ediyoruz. Kendi şablonlarımızı değiştirmektense dışarıda bir yanlışlık aramak çoğu zaman bizi bir süre daha oyalamaya devam ediyor. Gittiği yere kadar gitsin diye düşünmek bize maliyet sağlıyor sanıyoruz ama cepten yediğimizi fark ettiğimizde çoğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Birçoğumuz bunun bedelini nasıl ödediğimizden haberdarızdır. Kimimiz bir hastalıkla, kimimiz sevdiklerimizi kaybederek, kimimiz yaşamımızın uzun bir bölümünden pişmanlık duyarak..
Peki bunu neden yapıyoruz? Standardı hesaplanmış hayatlar yaşamamızın kime ne faydası var? Bir karar alırken bunu özgür irademizle mi yapıyoruz yoksa kelimenin tam anlamıyla toplumsal bir kavram afazisi içinde miyiz?
Bu sorulara dair derin bir tefekkür aslında bizi aradığımız yanıtların eşiğine götürecek olsa da çoğu zaman o yola çıkmayı göze alamıyoruz. Sonu ışık olan bilinmezliktense kendi karanlığımızda oturmayı daha güvenli görüyoruz. Bu bizim ilkel hayatta kalma mekanizmamız olan arkaik beynimizin çalışma mekanizması olarak medeniyet içinde ne iş yapacağını bilmeden varlığını sürdürme arzusunun çoğu zaman farkındalığında olamıyoruz.
Dil; psikanaliz ve felsefe başta olmak üzere toplumsal yaşamın ve aslında inşa ettiğimiz medeniyetin en önemli unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Zihinsel içeriğimizin nasıl çalıştığını tam olarak çözememiş olsak dahi kavramsal kodlamaların yarattığı zihin haritamızla yaşamımıza yön verdiğimiz düşünüldüğünde dilin önemi yadsınamıyor.
Sistem bize hazır menülerin yanında kendimizi çok da dışlanmış hissetmeyelim diye arada bazı sorular yönelterek bizi da dahil ettiğine inanmamızı istiyor.
Böylece kendimizi piramidin en tepesinde zannederek yazılı tarifeye harfiyen uymaya devam ediyoruz.
Yalnızca birkaç lira fark ödeyerek büyük boy ister misiniz?